Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Uzmanı Prof. Dr. Hilmi Demir, Ortaköy saldırganının yakalanmasının ardından yaptığı açıklamada, örgüt üyelerinin tanınmamak için yaptıkları imaj değişikliği ve Türkiye’nin sahip olduğu sosyolojik yapı ve kırılma noktalarına olan hakimiyetine dikkat çekti. Prof. Dr. Demir, terör örgütü DAEŞ’la ilgili olarak da kritik uyarılarda da bulundu.
Prof.Dr.Hilmi DEMİR (TEPAV Vakfı)
Ortaköy’de gece kulübü saldırganı ile ilgili Türkiye’de uzun süredir ciddi bir spekülasyon yürütüldüğüne dikkati çeken Prof. Dr. Hilmi Demir, bazı çevreler tarafından saldırganının kaçmasından, yakalanamamasına kadar ülkede sanki bir güvenlik zaáfiyeti varmış gibi yansıtıldığına dikkat çekti. Bunun böyle olmadığının saldırganın yakalanmasıyla anlaşıldığını vurgulayan Prof. Dr. Demir, “Emniyet aslında ciddi ve titiz bir çalışma yürüttü. Hem
saldırganın canlı yakalanması hem de saldırganın saklandığı hücre evlerinin ve bağlantılarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Emniyetin yaptığı büyük operasyon hem yerinde hem de hedefine ulaşmış gibi gözüküyor” dedi.
“Saldırganın 4 dil bilmesi şaşılacak bir durum değil”
Saldırganın Orta Asya’daki kökenlerinin ciddi olarak anlaşılmış olsa da 4 dil bilmesinin çok şaşılacak bir nitelik olmadığının ortaya çıktığını anlatan Prof. Dr. Hilmi Demir, “Saldırganın kimliği daha önce açıklanmıştı. Özbek olduğu söylenmişti. Özbek olması büyük ihtimalle benim tahminim Fergana Vadisi dediğimiz, bu vadiden çıkmış olması hem militanın kimliği, geçmişi hem de eylemin bazı nitelikleri konusunda ipuçları veriyor. Saldırganın yakalanması ile birlikte bugün yapılan bazı açıklamalar var. O açıklamaların bir tanesi de saldırganın 4 dil bildiğidir.
Saldırganın Orta Asya’daki kökenleri ciddi olarak anlaşılmış olsa 4 dil bilmesi saldırgan için çok aşırı özellikli bir nitelik olmadığı ortaya çıkıyor. Saldırganın muhtemelen hem eğitim aldığı hem de Afganistan’a kolaylıkla ulaştığı Fergana Vadisinin bir tarafında Tacikistan, bir tarafında Özbekistan ve Kırgızistan, bir tarafında Kazakistan, Doğu Türkistan ( Çin ) sınırının bulunduğu bulunduğu yukarıda ise,Tacikistan üzerinden daha çok hemen Afganistan sınırına ulaşabilecek bir vadi. Bu vadi, bu vadinin en büyük özelliği özellikle Orta Asya’daki radikalizmin mayalandığı yer olması, bu bölge 1980’lerden itibaren Afgan cihadına giden Orta Asyalıların hem geçiş hattıdır hem de bu cihada, savaşa katılanların geri döndüğü toprak bir bölgedir. Nemangan dediğimiz şehirde biz uzunca bir süre hem radikal hareketlerin bir süre kendilerine güç kazandıkları ve eylem yaptıklarını biliyoruz zaten. Özbekistan’da bu anlamda Özbekistan İslami Hareketi var. Türkmenistan İslami Hareketi var. Bu tür örgütler uzunca bir süre buralarda mayalanıyor ve ciddi anlamda hem El Kaide’ye hem de Afganistan’daki DAEŞ hücrelerine ve Suriye’ye ciddi anlamda eleman sağlayan ana merkezler olarak işlev görüyordu. Dolaysıyla Reina saldırganı da bu bölgeden çıkmıştır anlaşıldığı kadarıyla. O yüzden Reina zanlısının 4 dil değil, 6 dil bilmesi çok da şaşılacak bir durum değildir. Çünkü Fergana vadisinde Tacik, Kırgız, Özbek, Uygur başta bütün Türk boyları hemen hemen birlikte yaşarlar. Aynı pazarları kullanırlar. Bir pazara çıktığınızda bu pazarda 4-5 tane dilin yan yana çok rahatlıkla kullanıldığını görürsünüz. Ve hemen hemen dünyadaki bütün istihbarat örgütlerinin adeta talim merkezidir burası. Bu açıdan saldırgan böyle bir yerden yetişmiş. Böyle bir yerden Afganistan’a muhtemelen gitmiş o bölgede belli bir eğitim almış daha sonra da Türkiye’ye bir şekilde girmiştir” dedi.
“DAEŞ üyelerine tanınmamak ve dikkat çekmemek imaj değiştirmeleri söyleniyor”
DAEŞ üyelerinin hem Türkiye’de hem de Avrupa’da artık tanınmamak veya dikkat çekmemek için imaj değişikliğine gittiğine vurgu yapan Prof. Dr. Hilmi Demir, “Reina saldırısının ilk başından beri benim temel bir görüşürüm vardı. Bu saldırı tipik DAEŞ saldırılarına çok benziyor. Ve bugün Emniyet de açıkladı ki saldırgan DAEŞ örgütüyle bağlantılı. Hem eylemcinin kendisi hem de eylemin nitelikleri ve oluşma şekline baktığınızda klasik DAEŞ saldırısı.
Burada öncelikle anlamamız gereken bu tür saldırıların çok kolaylıkla yapılabilir olması. Bu tür saldırılar içinde DAEŞ’in özellikle çok hazırlıklı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yine Reina saldırganının yakalandığı hücre evi, evdeki kadınların giyim ve kuşamlarının DAEŞ’lilere benzemediği şeklinde basında çıkan açıklamalar var. Bunları da doğru ancak, çok abartılı buluyorum. Yorumları da yadırgadığımı ifade etmeliyim. Çünkü DAEŞ’in Avrupa’daki saldırılarla ilgili hazırladığı rehberler ve kılavuzlar var. Burada DAEŞ üyelerinin tanınmamak için kadınlarının bildiğimiz anlamda Suriye’de ya da DAEŞ’in Irak’ta bulunduğu coğrafyadaki gibi giyinmelerinin şart olmadığını bildiğimiz çarşafı giyinmemeleri gerektiği, ya da çarşafla dolaşmamaları gerektiği, erkeklerin sakallı gezmesinin şart olmadığını, sakallarını kesebilecekleri sürekli söylenir. Ve kendilerine saldırıdan sonra nasıl hayatta kalabileceklerine ilişkin oldukça detaylı rehberler hazırlanır. O yüzden iki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. DAEŞ’in yaptığı saldırılarda bir canlı bomba saldırıları var ikincisi daha çok zaiyat vermeye ve gövde gösterisi yapmaya yönelik saldırılar var. Bu anlaşılıyor ki bu zaten bir canlı bomba saldırısı var. Dolaysıyla saldırının hem oluşmuş, hem oluşma niteliği ve gerçekleştirilme ( yapılma) şekli hayatta kalmayı hedef alan bir saldırı türü olduğunu gösteriyor. Burada da zaten saldırgan hayatta kaldı ve kaçmayı başardı. Kaçtıktan sonra anlaşılıyor ki yine kendisine öğretilen veya DAEŞ örgütünün içerisindeki rehberleri ve kılavuzlarının tanınmamak için ilk başlarda DAEŞ’li denilmeyecek şekildeki hücre evlerinden birisine sığındı. Ama emniyetin titiz çalışması burada yakalandı” açıklamasında bulundu.
“Reina Katliamı Bahanesiyle Türkistan kökenli Türkler suçlu ilan edilmemeli”
Ortaköy saldırganının yakalanmasının ardından bundan sonra yapılacak önemli çalışmanın bulunduğunu anlatan Demir, “Bunlardan bir tanesi ve önemlisi bu tür hücre evlerinin ne kadar olduğu İstanbul’da ve özellikle tabiki bu saldırının Türkistan’dan (Orta Asya’dan) Türkiye’ye gelen göçmenler açısından da ciddi bir rahatsızlık ve huzursuzluk yarattığını görüyoruz. Buna da dikkat etmek lazım. Çünkü buradan hareketle bütün Orta Asya (TÜrkistan)Kökenle soydaşlarımızı suçlu ilan etmek oldukça ve çok yanlış olacaktır. DAEŞ saldırıları göçmen politikamızda ciddi bir risk doğuruyor. Bundan sonra anlaşılıyor ki bu tür saldırılarda mutlaka ve mutlaka farklı etnik gruplar kullanılacaktır.
Bütün bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz ; hem DAİŞ hem diğer Terör örgütleri Türkiye’deki sosyolojik dokuyu, hem de Türkiye’deki fay hatlarını çok iyi bilmektedirler. Son Reina olayı ve sonrası gelişmeler bu örgütlerin bu sosyolojik doku ve fay hatlarının kırılma noktalarını çok iyi bildiklerini bize göstermiştir. Bu konuda bundan sonra daha dikkatlı olmak gerektiğini zaruri ve faydalı görüyorum” şeklinde konuştu.
kaynak: Lodos Haber
Leave a Comment