Doğu Türkistanlı Müslümanlar arada mı kaldı?

Doğu Türkistan’lı Müslümanlar islam devletleri ile Komünist Çin yönetimi arasında adeta sıkışmış vaziyette, peki bu coğrafya’da Uygur Türkleri nasıl bir konumda bulunuyor?

Uygur.Net yazarlarından Mehmet Emin Hazretin çarpıcı yazısı; Uygur Türkü kardeşlerimden bir kaçı, Suudi kralı Selman Bin Abdülaziz’in Pekin ziyareti  esnasında  Çin’in  Doğu Türkistan’da Müslümanlara karşı uyguladığı dayanılmaz dini baskı namaz ve oruç yasağı ibadet yerlerinin yok edilmesi gibi Müslümanları çok yakından ilgilendirmesi gereken konuları hiç dile getirmemesini üzüntü ile karşıladıklarını ve  bu durumun kendilerinde hayal kırıklığı yarattığını  söylemektedirler.

Ocak 2016 de Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Çin devlet başkanı Şijinpeng’e Suudi Arabistan Kralı  Selman bin Abdülaziz  Suudi Arabistan’ın ”En üstün  Hizmet Madalyası” nı takdim ettiğini de hatırlatarak bu durumdan de çok üzgün ve kızgın olduklarını de ifade ediyorlar. İslam ve Arap dünyasının önde gelen ülkelerinden  Suudi Arabistan başta Mısır, BAE, İran, Pakistan ve diğer Müslüman ülkeler  konusu ile   da Doğu Türkistan sorunu hakkında bu ülkelerin takındıkları tavır  konusunda da bir çok şikayetleri dile getirmektedirler.  

İslam ülkelerinin bu son tavırlarını çok düşündüm ve tahlil ettim.Bu sebeple bu konuda düşündüklerimi ve tahlillerimi  sizlerle de paylaşmak istedim.

Ayrıca, günden güne Çin’in yörüngesine bir az daha fazla yaklaşan bazı Müslüman Ülkeler hakkında kendi açımdan biraz bilgi vermek  mecburiyetini hissettim.

1.- Suudi Arabistan – Çin İlişkileri ve  Müslüman  Uygur Türkleri 

Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz’in  Çin’e yaptığı ziyaretinde,kendisine  Kraliyet ailesinden 25 Prens  ve  Hükümetten de 10 bakan’ın da  yer aldığı  bin 500 kişilik heyet eşlik etti. Kralı Selman resmi ziyaret kapsamında bulunduğu Çin’de Devlet Başkanı Şi jinping ile toplam 65 milyar dolar  tutarındaki  35  dev projeyi kapsayan 14 anlaşma imzalandı.

Bu  14 Anlaşma içindeki  en önemli 2 maddeden biri  Eğitim-Öğretim ikincisi ise, Medya (radyo Televizyon) alanındaki anlaşmalardır.  Tahminlerime göre Suudi Arabistan yönetimi bu anlaşmalar gereğince ilk etapta  Suudi Arabistan Hükümeti  ile  bu anlaşmalar gereğince   şu önlem ve işlemleri yerine getirecektir;

  1. Suudi Arabistan’in Mekke ve Medine    kentlerindeki Üniversiteler başta olmak üzere bir çok Suudi Üniversitelerinde din eğitimi gören  Doğu  Türkistanlı   Uygur öğrenciler üzerindeki kontrol ve baskıyı arttıracak ve zamanla Mısır’daki gibi Uygur öğrencilerin bu ülkede eğitim görmeleri uygulamasına  son verecektir.
  2. 1982 yılından beri Suudi Arabistan’in Cidde  Radyosu aracılığı ile Doğu Türkistan’a yönelik Uygurca radyo yayınlarına son verecek ve bu radyodaki Uygurca servisini  de kapatacaktır.

Resmi bir ziyaret için  Suudi Arabistan’a gelen Çin devlet başkanı Şi Jinpeng’e  Suudi Arabistan Kralı  Selman, 19 Ocak 2016 tarihinde  “Kral Abdulaziz  adına ihdas  edilen en üstün  devlet madalyasını  takdim etmiştir. Bu madalya özel  bir anlam taşımakta olup,kendi arasında de 5 türe ayrılmıştır.  Bu madalyaların  birinci sırasında bulanan ve  özel şahsiyetlere verilen  “Kral Abdulaziz  Üstün  Hizmet Madalyası”  şimdiye kadar ABD Başkanı Barak Obama, İngiltere Başbakanı Cameron’a verilmiş iken, bu kez Çin Devlet Başkanı Şi’ye verilmiştir. 20 Mart 1971′ de ihdas  edilen bu Madalyadan (ödülden)   şimdiye kadar  bu özel  “Üstün  Hizimet  Madalyası”‘na layık görülen  hiç bir Müslüman ülke lideri bulunmamaktadır. Kral Selman,  Çin Lideri Şijinpeng’e bu özel madalyayı verdiği gün,  iki ülke arasındaki  stratejik ortaklık protokolü imzalanmış ve  bu haber de  her iki ülke resmi medyasında aynı anda açıklanmıştır.

2013 yılında  Çin  ile Suudi Arabistan arasındaki  ticaret hacmi 72 milyar dolar olmuştur. Çin’in Arabistan’dan  ham petrol ithalatı 2014’te günlük 993 bin 320 varil olmuş ve bu rakam , 2013 yılına göre %  7,9  oranında daha düşük gerçekleşmiştir.  Suudi Arabistan’ın 2015 deki  yıllık toplam ihracatı 203.5 milyar dolardır.  Bu rakama ise, 2014  yılına göre  %40  daha azdır.

Çin’in Suudi Arabistan’dan  ithalatı  2015 yılında, 2014’e  göre % 42.7  oranında azalmıştır. ( Çin’in  Cidde Başkonsulusluğu Kurumsal Web,sitesi)  Bu  şok düşüş ve azalmalar ise,  dünyadaki petrol fiyatlarının   şok edici bir  şekilde düşüşten  kaynaklanmaktadır. Suudi Arabistan,  tarihinde  ilk kez bütçe açığı ile karşılaşmış ve  ilk defa dış krediye muhtaç hale  gelmiştir. Bu nedenle Suudi Arabistan bütçe açığını kapatmak  için daha çok petrol üreterek bunu satmaya ihtiyacı vardır. Çin ise, dünya’da en büyük petrol ithalatçısı bir ülkedir. Bu sebeple Suudi Arabistan,  Çin ile daha çok yaklaşmaya ve ona daha çok  sarılma  ihtiyacı  hissetmektedir.

Dünya’da Çin ile diplomatik ilişki kurmayan  hiç bir ülke kalmazken, dini ret eden komünist ülkelere karşı özel  ve katı bir  tutum sergileyen Suudi Arabistan, 1990’lı yılların başına kadar  tek başına Çin ile diplomatik ilişkiye girmemek için büyük direnç göstermiş ve bu ülkeyi sırf dini mulahazalarla  tanımamıştır.  Çin, eninde sonunda bir şekilde  Suudi Arabistan’ı da ikna etmeyi başarmıştır.

Çin,Suudi Arabistan’i İkna Etmeyi Nasıl başardı ?

Çin, dünyaya açılıp liberal ekonomik sisteme geçtikten sonra 1980 yılından başlayarak iki ülke arasında diplomatik ilişkiler olmamasına rağmen, bu ülkeye  özel olarak kapısını sürekli açık tutmuştur.  Çin yönetimi 40 yıldır yasakladığı hac ibadetini serbest bırakmıştır.İlk kez 1985 yılında  yaklaşık 3 bin kadar Uygur hacı adayı Pakistan üzerinden Suudi Arabistan’a gelmiştir.

Daha sonra ise, Çin işgalinden önce bu mübarek topraklara iltica ederek yerleşen  o tarihlerde sayıları 20 bin  civarında olan Müslüman Uygur muhacirleri  ülkelerini ziyaret etmeye davet etmiştir.  Doğu Türkistana gitmelerini ve 50 yıllık vatan hasretini gidebileceklerini  ikna etmeyi başarmıştır.

Bu ülkede yaşayan Müslüman Uygurlar akın, akın  Doğu Türkistan’ı ziyarete koyulmuştur.Diğer yandan ise,on binlerce Uygur Umre ve hac için  bu ülkeye gelmeye başlamıştır.  Öte yandan  bu ülkede yaşayan Uygur Türklerinin ileri gelenlerini, Dünya İslam Birliği Teşkilatı (Rabita) Heyetini  ve  Suudi   Yetkilileri ile heyetlerinin  Doğu Türkistan’a gelmesi ve  bu ülke’de ve Çin’de serbestçe engelsiz dolaşmalarına ve  seyahat etmelerine  özel  izin vermiştir.

Suudi Arabistan Kralının kendi şahsi bütçesinden karşılayarak bastırdığı  Uygurca  mealli  yaklaşık 100  bin Kuranı Kerimin uçaklarla götürüp  Doğu Türkistan’da dağıtılmasına göz yummuştur.  Kültür devrimi sırasında yakılarak yok edilen kuranı kerim ve dini kitaplara  Uygurların ihtiyacı tam olmasa de karşılanmıştır.  

Diğer yandan Çin yönetimi Doğu Türkistan tarihinde ilk kez  Kur’ani Kerimin Uygurca meale tercüme edilmesine izin vermiştir.Muhammed Salih Damollam başkanlığındaki  Uygur din adamlarından oluşan  bir heyet tarafından hazırlanan bu Mealli Kur’ani Kerimin basılmasına  izin vermiştir.   1986 yılında   Pekinde  basılan Uygurca mealli  kuranı kerim,  Doğu Türkistan’da bir ay içerisinde 200 bin adet satılmıştır. Komünist Çin işgali sonrası ve özellikle Kültür devriminde yıkılan  Cami ve mescitlerin yerlerine halkın yeni  Cami ve Mescitler yapmasına izin verilmiştir.   Suudi Arabistan’da yaşayan zengin Uygur Muhacirler ana vatanlarında  Cami, Mescit ve  okul yaptırmalarını Çin güler yüzle karşıladı.

Uygurlar çocuklarının dini öğrenim görmesi için  Pakistan, Suudi Arabistan, Türkiye,Mısır ,Yemen ve Körfez ülkelerine  göndermeye başlamıştır. Bu yıllarda  yurt dışında  eğitim görmekte olan Uygur öğrencilerin sayısı  on binlerden geçti. Çin “din öğrenmek sizin hakkınızdır.” sözü ile Uygurlara ve İslam ülkelerine ve özellikle Suudi Arabistan’a güven aşılamayı başarmıştır.  Önündeki engelleri tamamen  kaldırmıştır. Bütün bunlar Müslüman ülkeleri çok etkilemiştir.Daha sonra ise, Çin’in en büyük müttefiki ve destekçisi İslam Cumhuriyeti Pakistan’ı devreye sokan Çin,  Suudi Arabistan’ı sonunda ikna etmeyi başarmıştır. En sonunda ise,  1990 yılında iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmuştur.  Pekin ve Riyad’da karşılıklı büyük elçilikler hizmet vermeye başlamıştır.

Çin 1993 yılına  kadar petrol ihracat eden ülke  durumunda iken,ekonomisini geliştirdi ve  endüstri ve  mal üretimi baş döndürücü bir hızla bir kaç kat arttı. Buna bağlı olarak enerji ihtiyacı de arttı. İç üretimin ihtiyacını karşılayamaz bir hale gelmesi üzerine 1994 den başlayarak petrol ithal etmeye başladı. Elbetteki,petrol ithalatında ilk seçenek de Suudi Arabistan oldu. Paranın yüzü sıcaktır derler.  Böylece Çin ve Suudi Arabistan ilişkileri ısınmaya başladı ve bugünlere kadar gelmiştir.

Çin, İslam Dini Konusunda Maskesini Çıkarıyor

Çin, Suudi Arabistan başta Arap-İslam ülkeleri ile ilişkilerini  normalleştirdikten ve onların güvenlerini kazandıktan sonra İslam dini konusunda gerçek yüzünü göstermeye başladı. Çin 1996  yılından itibaren  İslam dini üzerinde  eski  uygulamalarına döndü ve dini hayat üzerine sıkı bir denetim  kurmaya,engeller,kısıtlamalar ve yasaklar getirmeye başladı. 1997 de Doğu Türkistan sınırları içindeki tüm kitap mağazalarında raflardaki Kur’ani Kerimleri toplattırarak depolara kapattı. Yeni Cami ve Mescitlerin inşası  durduruldu.

 Dini Medreseler ve Kuran kursları yasaklanarak kapatıldı. Din adamalarına baskı başladı.Bir çokları tutuklandı .Bunun üzerine bir çok din adamı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Aynı yıl Pekin  yönetimi  yeni bir karar alarak  “Şinjiang (Doğu Türkistan)’in güvenliği ve istikrarı önündeki   en büyük tehlike dini radikalizm, bölücülük ve terörizmdır.”  tanımlamasını resmi Politika  olarak belirledi. Çin devletinin siyasi,toplumsal ve askeri  bütün gücünü Uygur toplumunu İslam’dan, İslam’ı de Uygur toplumundan ayırmak için seferber etmeye başladı.

Çin’in  din konusundaki  tutumu  tavizsiz ve sert, uygulamaları ise,şiddete dayalı ve  kaba idi. Günümüzde ise Doğu Türkistan’da tüm devlet memurlarına, emeklilere, öğrencilere, 18 yaştan küçüklere, kadınlara camiye girmek, Allaha ibadet etmek, oruç tutmak yasaktır. Mevlid  okutmak, kadınlar çay toplantısında kuran okumak, Kendi ve akrabalarının çocuğuna namaz süresi öğretmek suçtur.  Bu suçlardan yargılanarak cezaevlerinde yatmakta olan çok sayıda Uygur bulunmaktadır.

 Petrol Fiyatlarındaki Düşüş ve Durgunluk,  Suudileri Çin’e Muhtaç Hale Getirmiştir.

 Son yıllarda görülen ani düşüşler, petrol pazarındaki durgunluk ve rekabetsizlik ,tek gelir kaynağı petrol olan Suudi Arabistan’ın ekonomik yönden çık sıkıntılı bir  hale  düşmesine sebep olmuştur.  Suudi Arabistan  dünyanın en büyük petrol alıcısı olan Çin’e en  muhtaç günlerini yaşamaktadır. Çünkü, Suudi petrolünün yarısını Çin satın almaktadır.

Üstelik, Çin Suudi Arabistan’a olan yatırımlarında  da çok cömert davranmaktadır. Çin sadece 2014’ün ilk yarısında Arabistan’ın enerji sektörüne 6.8, metal sektörüne 5.2 ve ulaşım sektörüne de 1.9 milyar dolar  olmak üzere toplamda 13.9 milyar dolar yatırım yapmıştır.  2011  yılında Suudi devlet Petrol şirketi (  Aramco )  ile Çin devlet petrol şirketi Sinopec ile ortaklaşa  Suudi Arabistan’ın kızıl deniz sahilindeki Yanbu’da dev  bir entegre petrol rafinesi  kurmak  için anlaşmıştır.  2014  yılında  inşaatına başlanan bu dev rafinerinin  yapımında çalışanların büyük çoğunluğu  etnik Çinili  işçilerden oluuşmaktadır.

 Bu rafineri tamamlandığında  her gün 400 bin varil ham petrol işleme kapasitesine sahip olacaktır. Ayrıca,bu rafinerii yapılan anlaşma ile çalışanların hemeen hemen tamamını Çinli işçilerdern istihdam edecektir.  Bugün Suudi çöllerinde petrol kuyuları kazmakla meşgul  on binlerce Çinli vardır. Ondan başka Suudi Arabistan’da inşaat  sektörü  ile  elektrik üretimi ile ilgili   175 projenin gerçekleştirilmesinde  160 Çin şirketi faaliyet göstermektedir. Sıcak paraya çok acil ihtiyacı olan Suudi Kralı Pekin ziyareti esnasında  Çin’e Saudi Aramco  Petro-Kimya Şirketinin hisse senetlerini  satın alamasını teklif etmiştir.  Çin’de bu fırsattan yararlanarak  Suudi Arabistan’ı daha çok yanına çekmek ve güdümüne alabilmek için   teklif edilen bu ARAMCO hisselerini satın almaya sıcak bakmaktadır.

Öte yandan Suudi Arabistan ABD’den satın alamadığı bazı stratejik silahları Çin’den temin etmektedir. İki ülke arasında askeri işbirliği de gün geçtikçe önem kazanmaktadır. İran ile çok iyi dostluk ilişkisi olan ve Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinde İran yanlısı Esed rejimini destekleyen Çin’i kendi  tarafına  çekerek kendi yanında tutmak isteyen Suudi yönetimi daha fazla mesai  harcaması gerektiğini  ve bunu de çok iyi derecede  his etmekte olduğu da gözlerden kaçmamaktadır.

 İki Yüzlü ve Samimiyetten Uzak Çin,  Gerçek Yüzünü Göstermiştir

Suudi Arabistan burnunun dibindeki   İşgal altınıdaki Filistin’e  yardım elini fazla uzatamamakta ve bu durumdan da son derece mustarip olduğunu her fırsatta dile getirmektedir. Filistinli Müslüman Araplar,aynı Çin işgalindeki Doğu Türkistanlı Uygurlar gibi  70  yıldan beri İşgalcı İsrail’in  baskı ,zulüm ve katliamları altında   bitmez – tükenmez acılar içinde yaşamalarını sürdürmeye çalışmaktadır. Her platform ve  vesile ile Filisitin davasını diline dolamaktan geri durmayan Çin,  18 Mart’ta Kral Selmana’ı  “ İyi yolculular. dilekleri ile uğurladı ve hemen ardından    20 Mart’ta  da  İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu’yı  Pekin’de altına kırmızı halılar sererek karşılamıştır.  Çin başbakanı Likeçiang her gün Müslüman masum Sivil Filistinlileri  acımasızca katleden ve üzerlerine bombalar yağdıran ve evlerini başlarına yıkan İsrail’e “Çağımızın Zirvesindeki Devlet ”  sözleri ile  övgüler yağdırmıştır.  Başbakan, Likeçiang  ayrıca, “Yahudi Milleti  ile  Çin  Ulusu  dünyadaki en yüce milletlerdir.” sözleri ile  İsrail’in dünya’da  kendileri ile eşdeğerde olduğunu  anlatamaya çalışmıştır. Çin her zaman böyle ikili oynayan bir ülkedir ve bu kez de  taktığı yalan  maskesini  çıkarmış  ve gerçek yüzünü bir kez daha göstermiştir. Ancak, Kral Selman Bin Abdülaziz’in biz Uygur Müslümanlar hakkında Çin devlet başkanı Şijinpeng’e bir, iki cümle iyi niyetli tavsiye etmeye cesaret edememesine üzülmemiz ve kızmamız  hiçbir şeyi değiştirmez.

Çin’in Baskısı İle Suudilerin  Müslüman Uygurlara Karşı Tavrı Değişiyor.

Son zamanlarda ise, Suudi yönetiminin Doğu Türkistanlı mazlum Müslüman Uygurlara olan olumlu ve şefkat içerikli tavrı tamamen değişmiş ve tersine dönmeye  başlamıştır. Ayrıca, bu iki ülke arasındaki mevcut  ilişkiler, Çin’in maskesini çıkarması  ve gerçek yüzünü göstermesi ile   oyunun kuralları değişmiştir.

2015 yılında  Çin yönetiminin Hac yapmalarını yasaklaması ve izin vermemesi üzerine her türlü cezayı göze alarak Suudi Arabistan’a  hacdan önce umre ziyareti için gelen ve hac zamanına kadar Mekke’den çıkmayarak  gizlenen ve hac yaptıktan sonra dönmeyi düşünen   yaklaşık  500 kadar Zavallı Uygur Hacı  adayları  Cidde’deki Çin Başkonsolosunun aldatması ve yönlendirmesi ile Çin yönetiminin talep ve baskısı  üzere Suudi polislerince yakalanıp tutuklu evine konuldu. Sonra Çin polislerine teslim edilmişlerdir.

 Cidde hava alanında Suudi  yetkililerinin gözü önünde  Çin polislerince ellerine kelepçe vurulan Uygur hacı adayları uçağa doldurulup Urumçi’ye götürülmüşlerdir.  Allah ve Kabe  aşkıyla yanıp tutuşan bu müminler, zorla götürüldükleri Doğu Türkistan’da yasa dışı hac yapmak  suçundan yargılanmışlar ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Bu hacı adaylarının bir çoğu hala  cezaevlerinde çile dolduruyor. Aralarında Kaşgarlı bir Cami imamı  de vardı. Bu İmam 12 yıl  hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu din alimi tanınmış ve Ünlü bir dini zat  olduğu için   mahkumiyeti batı medyasında yer aldı.

Diğer Hacı adayları  suçluların akıbetleri konusunda  ise, her   hangi bir bilgi yoktur. Uygurlar 40 yıldan beri  umre için giderek akabinde  hac ibadeti için toplu halde Mekke’de bekliyorlardı. Suudi hükumeti,  bu Uygur hacı adayları  için barınacak yer, yiyecek yemek veriyor, özel koruma altına alıyordu. Çin’in tüm  baskı, talep ve  isteklerine  itibar etmiyor ve Müslüman mazlum Kardeşlerini Çin’e geri vermiyorlardı.  Çin,bu kez Suudi Arabistan’da  Uygurlara karşı baskı ve zulüm icra etmeyi ve geri almayı  başarmıştır. Bugün Uygur  Türkleri bu durumdan  çok üzgün ve  çok kızgındır ve bütün bu olanlardan sonra büyük bir hayal kırıklığı ve ümitsizlik girdabına gark olmuş durumdadır. Suudi Arabistan’ın Çin ile stratejik ortak olduğunu anlayabiliyor da, Uygur Müslümanlara karşı eski şefkat duygularının neden kayıp olduğunu anlamakta zorluk çekiyorlar.

Suudi Ülkesindeki  Uygur Kardeşlerimiz Doğu Türkistan Davasının Maddi Yükünü Üstlenmişlerdir

1950-1990 yılları arasında  40 yıl süre ile Doğ Türkistan davası sadece Türkiye’de yürütülüyor ve bu ülke’de  ayakta tutuluyordu. Ancak,Türkiye’de yürütülen  bu kutsal davanın  maddi  külfetini ve yükünü Suudi Arabistan’da yaşayan çilekeş ve vefakar  Millet ve Vatansever Uygur Türkü  muhacir büyüklerimiz ve Kardeşlerimiz  üstlenegelmişlerdir.

Türkiye başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde tahsil gören  ve sayılarının binlerce olduğunu tahmin ettiğimiz  Uygur öğrenciler 50c sıcaklarda çile çekerek para kazanan Doğu Türkistanlı  Kardeşlerimizin kurduğu Türkistan Talebe Sandığı’nın sağladığı burslarla  tahsillerini sürdürüyor ve tamamlayabiliyorlardı.  Ama.daha sonraki yıllarda bu durum tamamen değişmiştir.

Bu vesile ile yıllarca bu davanın maddi külfetini yiğitçe ve samimi olarak üstlenen çok  Kıymetli  ve aziz Doğu Türkistanlı  önderlerimiz,Cemaat erbaplarımız ve aydınlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum. Ahirete intikal edenlere ise,Allah’tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyor ve kendilerine her zaman minnet ve şükran duyduğumuzu özellikle ifade etmek istiyorum.

Hata ve Suçu  Öncelikle Kendimizde Aramalıyız !

Ben Uygur kardeşlerime şunu  ifade etmek istiyorum; Eğer üzüleceksek atalarımızın bize miras bıraktığı kutsal topraklarımızı bağımsız ve hür olarak evlatlarımıza miras bırakmamız gerekirken, bunu başaramadık ve  Vatanamızı Çin’e kaptırarak  onun esiri  durumuna düştük. Biz eğer gerçekten üzülmek istersek ve bu üzülmemizde samimi isek, ecdat yadıgarı topraklarımızı  Çin’e kaptırdığımız için bu duruma  üzülmeliyiz. Eğer kızacaksak, biz Uygurlar neden başka Müslüman Milletler gibi hürriyet ve bağımsızlığımızı koruyamadık? diye kendimize kızmalıyız. Aziz yurdumuz Doğu Türkistan’da mübarek İslam dinimiz ve biz Müslümanların onuru din düşmanı bir işgalci hakimiyet tarafından ayaklar altına alınırken, din, vatan, bayrak ve namusumuzu korumak için ne kadar fedakarlık yaptık ve ne kadar bu uğurda   mücadele ettik ?

Türkiye’de herkes tarafından sık sık söylenen bir söz vardır: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bizde din, toprak ve  vatan için savaşarak ölenlerin sayısı  mi çok  yoksa  düşmandan kaçarak, teslim olarak, boyun eğerek, susarak ölenlerin sayısı  daha mi çok ?

Şunu çok  iyi bilmemiz gerekir ki; Biz Suudi Arabistan veya başka bir  Müslüman kavmin sevgisini kazanmak için Müslüman olmadık. Tek hak din İslam,ve doğru ve hakikatın yolu Müslümanlık olduğu için   ve yegane Mabudumuz Allah’ın rızasını  kazanmak    için Müslüman olduk. Her Müslüman  Millet, önce kendi bayrağını  kendi ana vatan  toprakları üzerinde dalgalandırmak ve bayrak  yapmak için kan döktü ve can verdi. Kendi toprağı uğrunda ölerek o toprağı vatan yaptı. Başkalarını kendisine acındırmak,  kişinin  onur ve haysiyetini  kaybetmesi  bedeli ile ancak  elde edilebilir. Biz  Müslüman Uygur Türkleri  vatanımızı , bayrağımızı ,  özgürlük ve bağımsızlığımızı  Çin’e kaptırarak  bütün bunları  kaybettik. Bizde düşmandan  arta kalan  iki şey vardır;  Bunlar ise,Allah vergisi ve nimeti   olan  önce aklımız sonra ise,   onurumuzdur. Akıl ve onurumuzu koruyabilirsek, kaybettiklerimizin tamamını bir gün Allah’ın yardımı ile mutlaka geri alabileceğiz!

Biz Uygur Türkleri  günümüzdeki bütün bu  olumsuz  şartlara  rağmen, bizi kim kurtarır  acaba  ? değil, biz  Allah’in yardımı ile nasıl kurtulabiliriz? Diye düşünmeli ve bu düşünce ışığında  ve doğrultusunda hareket etmemizin gerekli olduğunu  düşünüyorum.

Kaynak:  Yeni Akıt

Leave a Comment

*

*