Çin hükümeti, uzun bir aradan sonra Doğu Türkistan’daki halka ve diasporadaki muhacirlere yönelik baskı ve yıldırma politikalarını yürürlüğe koydu.
Çin’in, Doğu Türkistan›da terör bahanesiyle başlattığı operasyonlar, Uygurlara karşı adeta tek taraflı savaş ilanı gibi.
Çin, Uygurların dış dünyayla irtibat ve seyahatlerini engellemek için pasaportlarını toplamaya başladı.
Baskı ve zulümden kaçmak için köy ve kasabalardan büyük şehirlere sığınan Uygurların, zorla geri gönderilmesi ve dönmeyenlerin ev ile mülklerine el koyulma işlemleri başlatıldı.
Birçok cami hakkında, yeterli cemaati olmadığı bahanesiyle yıkılma kararı alındı.
Varlıklı, zengin Uygurlar; yolsuzluk ve yurtdışına bağlı din eğitimine destek verme gibi uydurma suçlamalarla tutuklandı.
Fikir, düşünce ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra kılık kıyafet, yaşam, iletişim, sosyal medya kullanımı, seyahat ve dolaşım özgürlükleri sert müdahalelerle baskı altına alınmış ve Doğu Türkistan adeta açık hava cezaevine çevrilmek istenmektedir.
Alimler, aydın ve düşünürler; suçsuz oldukları halde çok küçük bahanelerle suni hukuksuz suçlamalarla zindanlarda çürütülmektedir.
Bugün yurtdışında başta Orta Asya olmak üzere 3 milyonu aşkın muhacir aileleri, sürekli tehdit ve tacize maruz kalıyor.
Hatta “diasporadaki Uygurları toplu bir şekilde zorla geri getireceğiz” propagandası yapılarak toplumun huzuru kaçırılmaktadır.
Çin; diplomatik, siyasi, ekonomik imkanlarını ve nüfuzunu kullanarak başta Türkiye olmak üzere diasporadaki, kişi ve kurumları taciz edip insan haklarını hiçe saymaktadır.
Çin hükümeti, BMGK daimi üyeliğini ve bu gücünü haksız ve gayri insani bir şekilde Uygur Türklerine karşı kullanmaktadır.
Uluslararası İnsan Hakları Örgütleri, BM, İİT, UCM, Müslüman Alimler Birliği, Uygur Türklerinin yaşadığı insan hakları ihlallerini gündemine almalıdır.
Leave a Comment