Doğu Türkistan’lı Müslümanlar islam devletleri ile Komünist Çin yönetimi arasında adeta sıkışmış vaziyette, peki bu coğrafya’da Uygur Türkleri nasıl bir konumda bulunuyor?
Uygur.Net yazarlarından Mehmet Emin Hazretin çarpıcı yazısı; Uygur Türkü kardeşlerimden bir kaçı, Suudi kralı Selman Bin Abdülaziz’in Pekin ziyareti esnasında Çin’in Doğu Türkistan’da Müslümanlara karşı uyguladığı dayanılmaz dini baskı namaz ve oruç yasağı ibadet yerlerinin yok edilmesi gibi Müslümanları çok yakından ilgilendirmesi gereken konuları hiç dile getirmemesini üzüntü ile karşıladıklarını ve bu durumun kendilerinde hayal kırıklığı yarattığını söylemektedirler.
Ocak 2016 de Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Çin devlet başkanı Şijinpeng’e Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Suudi Arabistan’ın ”En üstün Hizmet Madalyası” nı takdim ettiğini de hatırlatarak bu durumdan de çok üzgün ve kızgın olduklarını de ifade ediyorlar. İslam ve Arap dünyasının önde gelen ülkelerinden Suudi Arabistan başta Mısır, BAE, İran, Pakistan ve diğer Müslüman ülkeler konusu ile da Doğu Türkistan sorunu hakkında bu ülkelerin takındıkları tavır konusunda da bir çok şikayetleri dile getirmektedirler.
İslam ülkelerinin bu son tavırlarını çok düşündüm ve tahlil ettim.Bu sebeple bu konuda düşündüklerimi ve tahlillerimi sizlerle de paylaşmak istedim.
Ayrıca, günden güne Çin’in yörüngesine bir az daha fazla yaklaşan bazı Müslüman Ülkeler hakkında kendi açımdan biraz bilgi vermek mecburiyetini hissettim.
1.- Suudi Arabistan – Çin İlişkileri ve Müslüman Uygur Türkleri
Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz’in Çin’e yaptığı ziyaretinde,kendisine Kraliyet ailesinden 25 Prens ve Hükümetten de 10 bakan’ın da yer aldığı bin 500 kişilik heyet eşlik etti. Kralı Selman resmi ziyaret kapsamında bulunduğu Çin’de Devlet Başkanı Şi jinping ile toplam 65 milyar dolar tutarındaki 35 dev projeyi kapsayan 14 anlaşma imzalandı.
Bu 14 Anlaşma içindeki en önemli 2 maddeden biri Eğitim-Öğretim ikincisi ise, Medya (radyo Televizyon) alanındaki anlaşmalardır. Tahminlerime göre Suudi Arabistan yönetimi bu anlaşmalar gereğince ilk etapta Suudi Arabistan Hükümeti ile bu anlaşmalar gereğince şu önlem ve işlemleri yerine getirecektir;
Resmi bir ziyaret için Suudi Arabistan’a gelen Çin devlet başkanı Şi Jinpeng’e Suudi Arabistan Kralı Selman, 19 Ocak 2016 tarihinde “Kral Abdulaziz adına ihdas edilen en üstün devlet madalyasını takdim etmiştir. Bu madalya özel bir anlam taşımakta olup,kendi arasında de 5 türe ayrılmıştır. Bu madalyaların birinci sırasında bulanan ve özel şahsiyetlere verilen “Kral Abdulaziz Üstün Hizmet Madalyası” şimdiye kadar ABD Başkanı Barak Obama, İngiltere Başbakanı Cameron’a verilmiş iken, bu kez Çin Devlet Başkanı Şi’ye verilmiştir. 20 Mart 1971′ de ihdas edilen bu Madalyadan (ödülden) şimdiye kadar bu özel “Üstün Hizimet Madalyası”‘na layık görülen hiç bir Müslüman ülke lideri bulunmamaktadır. Kral Selman, Çin Lideri Şijinpeng’e bu özel madalyayı verdiği gün, iki ülke arasındaki stratejik ortaklık protokolü imzalanmış ve bu haber de her iki ülke resmi medyasında aynı anda açıklanmıştır.
2013 yılında Çin ile Suudi Arabistan arasındaki ticaret hacmi 72 milyar dolar olmuştur. Çin’in Arabistan’dan ham petrol ithalatı 2014’te günlük 993 bin 320 varil olmuş ve bu rakam , 2013 yılına göre % 7,9 oranında daha düşük gerçekleşmiştir. Suudi Arabistan’ın 2015 deki yıllık toplam ihracatı 203.5 milyar dolardır. Bu rakama ise, 2014 yılına göre %40 daha azdır.
Çin’in Suudi Arabistan’dan ithalatı 2015 yılında, 2014’e göre % 42.7 oranında azalmıştır. ( Çin’in Cidde Başkonsulusluğu Kurumsal Web,sitesi) Bu şok düşüş ve azalmalar ise, dünyadaki petrol fiyatlarının şok edici bir şekilde düşüşten kaynaklanmaktadır. Suudi Arabistan, tarihinde ilk kez bütçe açığı ile karşılaşmış ve ilk defa dış krediye muhtaç hale gelmiştir. Bu nedenle Suudi Arabistan bütçe açığını kapatmak için daha çok petrol üreterek bunu satmaya ihtiyacı vardır. Çin ise, dünya’da en büyük petrol ithalatçısı bir ülkedir. Bu sebeple Suudi Arabistan, Çin ile daha çok yaklaşmaya ve ona daha çok sarılma ihtiyacı hissetmektedir.
Dünya’da Çin ile diplomatik ilişki kurmayan hiç bir ülke kalmazken, dini ret eden komünist ülkelere karşı özel ve katı bir tutum sergileyen Suudi Arabistan, 1990’lı yılların başına kadar tek başına Çin ile diplomatik ilişkiye girmemek için büyük direnç göstermiş ve bu ülkeyi sırf dini mulahazalarla tanımamıştır. Çin, eninde sonunda bir şekilde Suudi Arabistan’ı da ikna etmeyi başarmıştır.
Çin,Suudi Arabistan’i İkna Etmeyi Nasıl başardı ?
Çin, dünyaya açılıp liberal ekonomik sisteme geçtikten sonra 1980 yılından başlayarak iki ülke arasında diplomatik ilişkiler olmamasına rağmen, bu ülkeye özel olarak kapısını sürekli açık tutmuştur. Çin yönetimi 40 yıldır yasakladığı hac ibadetini serbest bırakmıştır.İlk kez 1985 yılında yaklaşık 3 bin kadar Uygur hacı adayı Pakistan üzerinden Suudi Arabistan’a gelmiştir.
Daha sonra ise, Çin işgalinden önce bu mübarek topraklara iltica ederek yerleşen o tarihlerde sayıları 20 bin civarında olan Müslüman Uygur muhacirleri ülkelerini ziyaret etmeye davet etmiştir. Doğu Türkistana gitmelerini ve 50 yıllık vatan hasretini gidebileceklerini ikna etmeyi başarmıştır.
Bu ülkede yaşayan Müslüman Uygurlar akın, akın Doğu Türkistan’ı ziyarete koyulmuştur.Diğer yandan ise,on binlerce Uygur Umre ve hac için bu ülkeye gelmeye başlamıştır. Öte yandan bu ülkede yaşayan Uygur Türklerinin ileri gelenlerini, Dünya İslam Birliği Teşkilatı (Rabita) Heyetini ve Suudi Yetkilileri ile heyetlerinin Doğu Türkistan’a gelmesi ve bu ülke’de ve Çin’de serbestçe engelsiz dolaşmalarına ve seyahat etmelerine özel izin vermiştir.
Suudi Arabistan Kralının kendi şahsi bütçesinden karşılayarak bastırdığı Uygurca mealli yaklaşık 100 bin Kuranı Kerimin uçaklarla götürüp Doğu Türkistan’da dağıtılmasına göz yummuştur. Kültür devrimi sırasında yakılarak yok edilen kuranı kerim ve dini kitaplara Uygurların ihtiyacı tam olmasa de karşılanmıştır.
Diğer yandan Çin yönetimi Doğu Türkistan tarihinde ilk kez Kur’ani Kerimin Uygurca meale tercüme edilmesine izin vermiştir.Muhammed Salih Damollam başkanlığındaki Uygur din adamlarından oluşan bir heyet tarafından hazırlanan bu Mealli Kur’ani Kerimin basılmasına izin vermiştir. 1986 yılında Pekinde basılan Uygurca mealli kuranı kerim, Doğu Türkistan’da bir ay içerisinde 200 bin adet satılmıştır. Komünist Çin işgali sonrası ve özellikle Kültür devriminde yıkılan Cami ve mescitlerin yerlerine halkın yeni Cami ve Mescitler yapmasına izin verilmiştir. Suudi Arabistan’da yaşayan zengin Uygur Muhacirler ana vatanlarında Cami, Mescit ve okul yaptırmalarını Çin güler yüzle karşıladı.
Uygurlar çocuklarının dini öğrenim görmesi için Pakistan, Suudi Arabistan, Türkiye,Mısır ,Yemen ve Körfez ülkelerine göndermeye başlamıştır. Bu yıllarda yurt dışında eğitim görmekte olan Uygur öğrencilerin sayısı on binlerden geçti. Çin “din öğrenmek sizin hakkınızdır.” sözü ile Uygurlara ve İslam ülkelerine ve özellikle Suudi Arabistan’a güven aşılamayı başarmıştır. Önündeki engelleri tamamen kaldırmıştır. Bütün bunlar Müslüman ülkeleri çok etkilemiştir.Daha sonra ise, Çin’in en büyük müttefiki ve destekçisi İslam Cumhuriyeti Pakistan’ı devreye sokan Çin, Suudi Arabistan’ı sonunda ikna etmeyi başarmıştır. En sonunda ise, 1990 yılında iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Pekin ve Riyad’da karşılıklı büyük elçilikler hizmet vermeye başlamıştır.
Çin 1993 yılına kadar petrol ihracat eden ülke durumunda iken,ekonomisini geliştirdi ve endüstri ve mal üretimi baş döndürücü bir hızla bir kaç kat arttı. Buna bağlı olarak enerji ihtiyacı de arttı. İç üretimin ihtiyacını karşılayamaz bir hale gelmesi üzerine 1994 den başlayarak petrol ithal etmeye başladı. Elbetteki,petrol ithalatında ilk seçenek de Suudi Arabistan oldu. Paranın yüzü sıcaktır derler. Böylece Çin ve Suudi Arabistan ilişkileri ısınmaya başladı ve bugünlere kadar gelmiştir.
Çin, İslam Dini Konusunda Maskesini Çıkarıyor
Çin, Suudi Arabistan başta Arap-İslam ülkeleri ile ilişkilerini normalleştirdikten ve onların güvenlerini kazandıktan sonra İslam dini konusunda gerçek yüzünü göstermeye başladı. Çin 1996 yılından itibaren İslam dini üzerinde eski uygulamalarına döndü ve dini hayat üzerine sıkı bir denetim kurmaya,engeller,kısıtlamalar ve yasaklar getirmeye başladı. 1997 de Doğu Türkistan sınırları içindeki tüm kitap mağazalarında raflardaki Kur’ani Kerimleri toplattırarak depolara kapattı. Yeni Cami ve Mescitlerin inşası durduruldu.
Dini Medreseler ve Kuran kursları yasaklanarak kapatıldı. Din adamalarına baskı başladı.Bir çokları tutuklandı .Bunun üzerine bir çok din adamı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Aynı yıl Pekin yönetimi yeni bir karar alarak “Şinjiang (Doğu Türkistan)’in güvenliği ve istikrarı önündeki en büyük tehlike dini radikalizm, bölücülük ve terörizmdır.” tanımlamasını resmi Politika olarak belirledi. Çin devletinin siyasi,toplumsal ve askeri bütün gücünü Uygur toplumunu İslam’dan, İslam’ı de Uygur toplumundan ayırmak için seferber etmeye başladı.
Çin’in din konusundaki tutumu tavizsiz ve sert, uygulamaları ise,şiddete dayalı ve kaba idi. Günümüzde ise Doğu Türkistan’da tüm devlet memurlarına, emeklilere, öğrencilere, 18 yaştan küçüklere, kadınlara camiye girmek, Allaha ibadet etmek, oruç tutmak yasaktır. Mevlid okutmak, kadınlar çay toplantısında kuran okumak, Kendi ve akrabalarının çocuğuna namaz süresi öğretmek suçtur. Bu suçlardan yargılanarak cezaevlerinde yatmakta olan çok sayıda Uygur bulunmaktadır.
Petrol Fiyatlarındaki Düşüş ve Durgunluk, Suudileri Çin’e Muhtaç Hale Getirmiştir.
Son yıllarda görülen ani düşüşler, petrol pazarındaki durgunluk ve rekabetsizlik ,tek gelir kaynağı petrol olan Suudi Arabistan’ın ekonomik yönden çık sıkıntılı bir hale düşmesine sebep olmuştur. Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol alıcısı olan Çin’e en muhtaç günlerini yaşamaktadır. Çünkü, Suudi petrolünün yarısını Çin satın almaktadır.
Üstelik, Çin Suudi Arabistan’a olan yatırımlarında da çok cömert davranmaktadır. Çin sadece 2014’ün ilk yarısında Arabistan’ın enerji sektörüne 6.8, metal sektörüne 5.2 ve ulaşım sektörüne de 1.9 milyar dolar olmak üzere toplamda 13.9 milyar dolar yatırım yapmıştır. 2011 yılında Suudi devlet Petrol şirketi ( Aramco ) ile Çin devlet petrol şirketi Sinopec ile ortaklaşa Suudi Arabistan’ın kızıl deniz sahilindeki Yanbu’da dev bir entegre petrol rafinesi kurmak için anlaşmıştır. 2014 yılında inşaatına başlanan bu dev rafinerinin yapımında çalışanların büyük çoğunluğu etnik Çinili işçilerden oluuşmaktadır.
Bu rafineri tamamlandığında her gün 400 bin varil ham petrol işleme kapasitesine sahip olacaktır. Ayrıca,bu rafinerii yapılan anlaşma ile çalışanların hemeen hemen tamamını Çinli işçilerdern istihdam edecektir. Bugün Suudi çöllerinde petrol kuyuları kazmakla meşgul on binlerce Çinli vardır. Ondan başka Suudi Arabistan’da inşaat sektörü ile elektrik üretimi ile ilgili 175 projenin gerçekleştirilmesinde 160 Çin şirketi faaliyet göstermektedir. Sıcak paraya çok acil ihtiyacı olan Suudi Kralı Pekin ziyareti esnasında Çin’e Saudi Aramco Petro-Kimya Şirketinin hisse senetlerini satın alamasını teklif etmiştir. Çin’de bu fırsattan yararlanarak Suudi Arabistan’ı daha çok yanına çekmek ve güdümüne alabilmek için teklif edilen bu ARAMCO hisselerini satın almaya sıcak bakmaktadır.
Öte yandan Suudi Arabistan ABD’den satın alamadığı bazı stratejik silahları Çin’den temin etmektedir. İki ülke arasında askeri işbirliği de gün geçtikçe önem kazanmaktadır. İran ile çok iyi dostluk ilişkisi olan ve Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinde İran yanlısı Esed rejimini destekleyen Çin’i kendi tarafına çekerek kendi yanında tutmak isteyen Suudi yönetimi daha fazla mesai harcaması gerektiğini ve bunu de çok iyi derecede his etmekte olduğu da gözlerden kaçmamaktadır.
İki Yüzlü ve Samimiyetten Uzak Çin, Gerçek Yüzünü Göstermiştir
Suudi Arabistan burnunun dibindeki İşgal altınıdaki Filistin’e yardım elini fazla uzatamamakta ve bu durumdan da son derece mustarip olduğunu her fırsatta dile getirmektedir. Filistinli Müslüman Araplar,aynı Çin işgalindeki Doğu Türkistanlı Uygurlar gibi 70 yıldan beri İşgalcı İsrail’in baskı ,zulüm ve katliamları altında bitmez – tükenmez acılar içinde yaşamalarını sürdürmeye çalışmaktadır. Her platform ve vesile ile Filisitin davasını diline dolamaktan geri durmayan Çin, 18 Mart’ta Kral Selmana’ı “ İyi yolculular. dilekleri ile uğurladı ve hemen ardından 20 Mart’ta da İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu’yı Pekin’de altına kırmızı halılar sererek karşılamıştır. Çin başbakanı Likeçiang her gün Müslüman masum Sivil Filistinlileri acımasızca katleden ve üzerlerine bombalar yağdıran ve evlerini başlarına yıkan İsrail’e “Çağımızın Zirvesindeki Devlet ” sözleri ile övgüler yağdırmıştır. Başbakan, Likeçiang ayrıca, “Yahudi Milleti ile Çin Ulusu dünyadaki en yüce milletlerdir.” sözleri ile İsrail’in dünya’da kendileri ile eşdeğerde olduğunu anlatamaya çalışmıştır. Çin her zaman böyle ikili oynayan bir ülkedir ve bu kez de taktığı yalan maskesini çıkarmış ve gerçek yüzünü bir kez daha göstermiştir. Ancak, Kral Selman Bin Abdülaziz’in biz Uygur Müslümanlar hakkında Çin devlet başkanı Şijinpeng’e bir, iki cümle iyi niyetli tavsiye etmeye cesaret edememesine üzülmemiz ve kızmamız hiçbir şeyi değiştirmez.
Çin’in Baskısı İle Suudilerin Müslüman Uygurlara Karşı Tavrı Değişiyor.
Son zamanlarda ise, Suudi yönetiminin Doğu Türkistanlı mazlum Müslüman Uygurlara olan olumlu ve şefkat içerikli tavrı tamamen değişmiş ve tersine dönmeye başlamıştır. Ayrıca, bu iki ülke arasındaki mevcut ilişkiler, Çin’in maskesini çıkarması ve gerçek yüzünü göstermesi ile oyunun kuralları değişmiştir.
2015 yılında Çin yönetiminin Hac yapmalarını yasaklaması ve izin vermemesi üzerine her türlü cezayı göze alarak Suudi Arabistan’a hacdan önce umre ziyareti için gelen ve hac zamanına kadar Mekke’den çıkmayarak gizlenen ve hac yaptıktan sonra dönmeyi düşünen yaklaşık 500 kadar Zavallı Uygur Hacı adayları Cidde’deki Çin Başkonsolosunun aldatması ve yönlendirmesi ile Çin yönetiminin talep ve baskısı üzere Suudi polislerince yakalanıp tutuklu evine konuldu. Sonra Çin polislerine teslim edilmişlerdir.
Cidde hava alanında Suudi yetkililerinin gözü önünde Çin polislerince ellerine kelepçe vurulan Uygur hacı adayları uçağa doldurulup Urumçi’ye götürülmüşlerdir. Allah ve Kabe aşkıyla yanıp tutuşan bu müminler, zorla götürüldükleri Doğu Türkistan’da yasa dışı hac yapmak suçundan yargılanmışlar ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardır. Bu hacı adaylarının bir çoğu hala cezaevlerinde çile dolduruyor. Aralarında Kaşgarlı bir Cami imamı de vardı. Bu İmam 12 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu din alimi tanınmış ve Ünlü bir dini zat olduğu için mahkumiyeti batı medyasında yer aldı.
Diğer Hacı adayları suçluların akıbetleri konusunda ise, her hangi bir bilgi yoktur. Uygurlar 40 yıldan beri umre için giderek akabinde hac ibadeti için toplu halde Mekke’de bekliyorlardı. Suudi hükumeti, bu Uygur hacı adayları için barınacak yer, yiyecek yemek veriyor, özel koruma altına alıyordu. Çin’in tüm baskı, talep ve isteklerine itibar etmiyor ve Müslüman mazlum Kardeşlerini Çin’e geri vermiyorlardı. Çin,bu kez Suudi Arabistan’da Uygurlara karşı baskı ve zulüm icra etmeyi ve geri almayı başarmıştır. Bugün Uygur Türkleri bu durumdan çok üzgün ve çok kızgındır ve bütün bu olanlardan sonra büyük bir hayal kırıklığı ve ümitsizlik girdabına gark olmuş durumdadır. Suudi Arabistan’ın Çin ile stratejik ortak olduğunu anlayabiliyor da, Uygur Müslümanlara karşı eski şefkat duygularının neden kayıp olduğunu anlamakta zorluk çekiyorlar.
Suudi Ülkesindeki Uygur Kardeşlerimiz Doğu Türkistan Davasının Maddi Yükünü Üstlenmişlerdir
1950-1990 yılları arasında 40 yıl süre ile Doğ Türkistan davası sadece Türkiye’de yürütülüyor ve bu ülke’de ayakta tutuluyordu. Ancak,Türkiye’de yürütülen bu kutsal davanın maddi külfetini ve yükünü Suudi Arabistan’da yaşayan çilekeş ve vefakar Millet ve Vatansever Uygur Türkü muhacir büyüklerimiz ve Kardeşlerimiz üstlenegelmişlerdir.
Türkiye başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde tahsil gören ve sayılarının binlerce olduğunu tahmin ettiğimiz Uygur öğrenciler 50c sıcaklarda çile çekerek para kazanan Doğu Türkistanlı Kardeşlerimizin kurduğu Türkistan Talebe Sandığı’nın sağladığı burslarla tahsillerini sürdürüyor ve tamamlayabiliyorlardı. Ama.daha sonraki yıllarda bu durum tamamen değişmiştir.
Bu vesile ile yıllarca bu davanın maddi külfetini yiğitçe ve samimi olarak üstlenen çok Kıymetli ve aziz Doğu Türkistanlı önderlerimiz,Cemaat erbaplarımız ve aydınlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum. Ahirete intikal edenlere ise,Allah’tan rahmet ve mağfiret niyaz ediyor ve kendilerine her zaman minnet ve şükran duyduğumuzu özellikle ifade etmek istiyorum.
Hata ve Suçu Öncelikle Kendimizde Aramalıyız !
Ben Uygur kardeşlerime şunu ifade etmek istiyorum; Eğer üzüleceksek atalarımızın bize miras bıraktığı kutsal topraklarımızı bağımsız ve hür olarak evlatlarımıza miras bırakmamız gerekirken, bunu başaramadık ve Vatanamızı Çin’e kaptırarak onun esiri durumuna düştük. Biz eğer gerçekten üzülmek istersek ve bu üzülmemizde samimi isek, ecdat yadıgarı topraklarımızı Çin’e kaptırdığımız için bu duruma üzülmeliyiz. Eğer kızacaksak, biz Uygurlar neden başka Müslüman Milletler gibi hürriyet ve bağımsızlığımızı koruyamadık? diye kendimize kızmalıyız. Aziz yurdumuz Doğu Türkistan’da mübarek İslam dinimiz ve biz Müslümanların onuru din düşmanı bir işgalci hakimiyet tarafından ayaklar altına alınırken, din, vatan, bayrak ve namusumuzu korumak için ne kadar fedakarlık yaptık ve ne kadar bu uğurda mücadele ettik ?
Türkiye’de herkes tarafından sık sık söylenen bir söz vardır: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bizde din, toprak ve vatan için savaşarak ölenlerin sayısı mi çok yoksa düşmandan kaçarak, teslim olarak, boyun eğerek, susarak ölenlerin sayısı daha mi çok ?
Şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki; Biz Suudi Arabistan veya başka bir Müslüman kavmin sevgisini kazanmak için Müslüman olmadık. Tek hak din İslam,ve doğru ve hakikatın yolu Müslümanlık olduğu için ve yegane Mabudumuz Allah’ın rızasını kazanmak için Müslüman olduk. Her Müslüman Millet, önce kendi bayrağını kendi ana vatan toprakları üzerinde dalgalandırmak ve bayrak yapmak için kan döktü ve can verdi. Kendi toprağı uğrunda ölerek o toprağı vatan yaptı. Başkalarını kendisine acındırmak, kişinin onur ve haysiyetini kaybetmesi bedeli ile ancak elde edilebilir. Biz Müslüman Uygur Türkleri vatanımızı , bayrağımızı , özgürlük ve bağımsızlığımızı Çin’e kaptırarak bütün bunları kaybettik. Bizde düşmandan arta kalan iki şey vardır; Bunlar ise,Allah vergisi ve nimeti olan önce aklımız sonra ise, onurumuzdur. Akıl ve onurumuzu koruyabilirsek, kaybettiklerimizin tamamını bir gün Allah’ın yardımı ile mutlaka geri alabileceğiz!
Biz Uygur Türkleri günümüzdeki bütün bu olumsuz şartlara rağmen, bizi kim kurtarır acaba ? değil, biz Allah’in yardımı ile nasıl kurtulabiliriz? Diye düşünmeli ve bu düşünce ışığında ve doğrultusunda hareket etmemizin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Kaynak: Yeni Akıt
Leave a Comment